Ulusal Birlik Partisi MYK Üyesi Dr. Ahmet Savaşan, Serhat İncirli’nin programına konuk olarak soruları yanıtladı. Özellikle Kıbrıs sorunu ve salgın süreci ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Savaşan, Cenevre sonrasında Rum tarafının izlediği stratejinin etkili olmayacağı düşüncesini paylaşarak, Kıbrıs adası ve çevresindeki sorunların çözümü için iki devletli anlaşma formülünün gerçekçi bir öneri olduğunu, Rum tarafının ise buna sıcak bakmıyorsa yeni yollar önermesi gerektiğini vurguladı.
“KIBRIS SORUNU, EGEMENLİĞİN PAYLAŞILMASI SORUNUDUR…”
Kıbrıs sorununun 1950’li yıllarda ortaya çıktığı şekli ile devam ettiğini vurgulayan UBP MYK Üyesi Ahmet Savaşan, “1950’lerdeki kriz, iki ortaklı bir yönetim kurulması ile sonuçlandırılmak istenmiş ancak Rum tarafının hakimiyeti bütünüyle ele geçirmek istemesi nedeniyle yeni şekiller alarak devam etmiştir. Sorun hala daha aynıdır. Rumlar Kıbrıs’ın egemenliğini istiyor; biz ise vermiyoruz. Cenevre’de yapılan, Ada’nın egemenliğindeki hakkımızı yeniden vurgulamak girişiminden başka birşey değildir” şeklinde konuştu.
“RUMLAR NEYE SAHİP İSE BİZ DE ONU İSTİYORUZ…”
Cumhurbaşkanı Tatar’ın “iki devletli çözüm” vurgusunun çözümsüzlüğün devamına neden olup olmayacağı sorusunu da yanıtlayan Savaşan, “Neden olsun? 1959 anlaşmalarına göre egemenliğin eşit paydaşlarından biri olan Kıbrıs Rumlarının devleti varsa, bizim de devletimiz olmak zorundadır. Eşit statü bunu gerektirir. Kaldı ki, Sayın Tatar, Rum tarafı ile bir anlaşma yapmaya karşı çıkmamıştır. Artık bir Rum devleti haline dönüşmüş olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin oluşumunda herkes tarafından kabul edilen haklarımızı kullanmaktan söz etmiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran anlaşmalarda imzamız varsa, Rumlar ile bir anlaşma yapma hakkımız varsa, biz de onlar kadar eşitsek, onların devleti olduğu gibi bizim de bir devletimiz olmak zorundadır. Yeni anlaşma da bu iki devlet arasında yapılabilir. Çok daha güvenilir ve sağlam bir anlaşma olur. Türk tarafının istediği açıktır; Rumlar neye sahip ise biz de ona sahip olmak istiyoruz, ne azına ne de çoğuna” dedi.
“KIBRIS SORUNU, ESKİ YÖNTEMLERLE ÇÖZÜLEMEZ…”
Cenevre’deki gayrıresmi konferansın oyunu yeniden kurmak amacı taşıdığını, bunun herkes tarafından bilinip kabul edildiğini belirten Savaşan, “Rum tarafı, eski oyun planı ve kuralları ile hareket etmekte ısrarlıdır. Türk tarafı, biz artık eski yöntemlerle çözüm aramayacağız. Çözüm istiyorsak yöntemleri değiştirmemiz gerekir diyor ve yeni yöntem öneriyor. Rum tarafı, gerçekten çözüm istiyor ve bizim önerdiğimiz yöntemleri beğenmiyorsa, yeni ve bizim tarafımızdan da kabul edilebilecek formüller önermek zorundadır. Oysa onlar, eski yöntemlerde, 50 yıldır kullandığımız ama bizi çözüme götürmemiş olan yöntemlerde ısrar ederek mevcut durumu sürdürmekten yana olduklarını göstermişlerdir” şeklinde konuştu.
“TATAR GERÇEK ANLAMDA BİR ÇÖZÜM İSTEDİĞİNİ GÖSTERDİ…”
Türk tarafının “çözümsüzlüğü savunmakla” suçlanmaya çalışıldığına dikkat çeken Savaşan, “Sayın Tatar, isteseydi müzakerelere koşulsuz başlamayı kabul eder, belli başlı konularda ısrar ederek haklarımızı savunmaya çalışır, yeniden başlayan müzakereler de 8-10 yıl daha devam ederdi. Sonrasına da Allah kerim! Oysa Tatar, yöntemi değiştirerek gerçek anlamda bir çözüm istediğini göstermiştir” diyerek, bundan sonraki aşamada sorumluluğun Kıbrıs Rum tarafını çözüm konusunda cesaretlendirmesi ve zorlaması gereken Birleşmiş Milletler ile Avrupa Birliği’nde olduğuna işaret etti.
“SALGINI İYİ YÖNETTİK; ŞİMDİ DE AÇILIMI İYİ YÖNETMELİYİZ…”
Serhat İncirli’nin salgın yönetimi ile ilgili sorularını da yanıtlayan UBP MYK Üyesi Ahmet Savaşan, “Salgını iyi yönettiğimiz rakamlarla ortadadır. Geçen haftaki rakamlara göre, KKTC’de 100 bin kişideki haftalık vaka sayısı 57’dir. Güney Kıbrıs’ta bu rakam 283’tür… Bizimkinin beş katı. Türkiye’de ise bu rakam 153’tür. Her kayıp acı vericidir ama kayıplarımız da diğer ülkelere göre oldukça azdır. Sonuç ortadadır, Tatar ile başlayan Saner ile devam eden salgın yönetimi başarılıdır” şeklinde konuştu.
“TURİZMDE YAZ SEZONUNU KAÇIRMA LÜKSÜMÜZ YOK!”
İncirli’nin turizm başta olmak üzere ekonominin yaşamakta olduğu sorunların hafifletilmesi için açılım yapılması gerekip gerekmediğine ilişkin sorusunu da yanıtlayan Dr. Ahmet Savaşan, şunları söyledi: “Artık açılım zamanının geldiği doğrudur. Ekonominin çarklarının yeniden dönmeye başlaması için öğrencilerin ve turistlerin halkın sağlığını tehlikeye atmayacak şekilde planlar yapılarak ülkeye getirilmesinin gerekiyor. Turizm için yaz sezonunu kaçırma lüksümüz yoktur. Ama bu açılımı da dikkatli ve ihtiyatlı bir şekilde yapmak zorundayız. Gelir elde edeceğiz diye telaşlı bir açılıma yönelirsek ortaya çıkacak sağlık sorunları nedeni ile çok daha büyük kayıplara uğrayabiliriz” dedi.
“MASKE, MESAFE VE HİJYEN KURALLARINA MUTLAKA UYMALIYIZ…”
“Açılımı gerçekleştirmek zorundayız” diyen Ahmet Savaşan “koşullar da açılmaya elverişli hale gelmiştir ama ihtiyatlı olmak da şarttır. İhtiyatlı olmaktan kastım, sağlık için gerekli kuralları oluşturmak ve bunlara uyulup uyulmadığını denetlemektir. Görüyoruz ki, aşılanmış kişiler bile hasta olabiliyor. Rum tarafında çift aşı olmuş kişilerin hayatlarını kaybettiği haberleri var. Demek ki, maske, mesafe ve hijyen kurallarına uyulması konusunda ısrarcı olmalıyız. Ayrıca mekanların metre kare kurallarına uyması ve havalandırılması gibi kuralları da denetlemekten taviz vermemeliyiz. Bunları yapmak hem turist sağlığı, hem de toplum sağlığını korumak bakımından bir zorunluluktur” şeklinde konuştu.
“SANER SÜRECİ BİLİMSEL GERÇEKLER TEMELİNDE TAKİP EDİYOR…”
Başbakan Ersan Saner’in süreci bilimsel gerçekler temelinde hassasiyetle takip ettiğine işaret eden Savaşan, açılımın doğru zamanda, doğru yöntemlerle yapılabilmesi için salgının Turizm Bakanlığı, Sağlık Üst Komitesi ve Bakanlar Kurulu tarafından büyük bir dikkatle izlendiğini vurguladı. Ahmet Savaşan, Covid-19 halen sağlığımızı tehdit ediyor. Maske, mesafe ve hijyen kurallarına uymak kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu kurallar keyfe keder konulmuş kurallar değildir. Bu kurallar kolaylıkla çiğneyeceğimiz ve ceza almayacağımız kurallar da değildir. Bu kurallar öncelikle kendimizin ve bununla birlikte de sevdiklerimizin sağlıklarını korumak için uymamız gereken kurallarıdır. Bu kuralları çiğnersek sonuçta Covid-19 tarafından cezalandırılmış olacağız ve cezanın istinafı da olmayacak” dedi.